Epilepsi bir beyin hastalığıdır. Epilepsi bir ruh hastalığı değildir.
Bu durum sıklıkla çocuğu gerileten, zekasını etkileyen bir hastalık değildir.Bir çok çocuk nöbetlere rağmen normal ve sağlıklı yaşamını sürdürür. Epilepsi nöbetlerinin bir çok çeşidi vardır.
Bazı epilepsi nöbetleri çocuğun aniden yere düşüp, katılaşıp, titremesine yol açabilir.Vücudun bir parçasının sıçramasına ve sallanmasına yol açabilir veya çocuk karnında ani bir ağrı hissedebilir, korku yada kızgınlık hissine kapılabilir.Nöbet sırasında yarı uykudaymış gibi davranabilir. Böyle durumlarda etrafta dolaşır, elbiselerini çekiştirir veya anlamsız konuşmalar yapabilir.Nöbet sırasında, çocuk hareketlerini kontrol edemez olabilir.Nöbet bitince de hiçbir şey hatırlamayabilir.
Tek bir nöbet geçiren kişinin mutlaka epilepsi hastası olması gerekmez.Beynin çalışmasını bozan birçok şey nöbete neden olabilmektedir.
Çocuklarda yüksek ateş, kan kalsiyumunda veya şekerinde aşırı azalma; beyni etkileyen enfeksiyonlar; bazı toksik (zehirleyici) maddelerin alınması nöbete yol açabilmektedir.
Bunlar tedavi edildikleri zaman da nöbetler geçer. Fakat çocuğun epilepsisi varsa doktora gidip sara tedavisi görene kadar nöbetler gelmeye devam edecektir.
Doktor, çocuğun epilepsisi olduğuna emin olduğu zaman, onun için en uygun ilacı seçer.
Eğer ilaç faydalı olmaz veya çocuk kendini hasta hisseder, vücudunda döküntüler veya başka etkiler olursa, doktor ilaç değiştirebilir. Bazen, hastalık için uygun ilacı bulmak zaman alabilir. Çocuklar ilaçlara her zaman aynı şekilde cevap vermeyebilirler. Doktorunuz, çocuğunuzun ilacını alırken durumunun nasıl olduğunu öğrenmek isteyecektir.
Çocuğunuz ilacı aldıktan sonra aşırı uyuklamaya başlar, yemek yemez, başı dönüyor gibi davranır, vücudunda döküntüler olur, değişik davranmaya başlarsa mutlaka doktorunuza haber verin.
Çocuğunuzu hasta ettiği düşüncesiyle hiçbir zaman ilacı kendiliğinden kesmeyin.Doktorunuzu arayın ve onun söylediğini yapın.
Çocuğunuzun nöbeti durmaz, uzun sürerse hemen hastaneye götürün. Birçok nöbet en fazla bir-iki dakika sürüp sona erer. Uzun nöbet veya ardı ardına gelen nöbetler çocuğun acil tıbbi bakıma ihtiyacı olduğunu gösterir.
Bazı çocuklar ilaçlarını aldıkları süre içinde hiç nöbet geçirmezler. Diğer bazıları ise ilaç alsalar da nöbet geçirirler. Çocuğun nasıl olabileceğini önceden tahmin etmek kolay değildir, fakat ailelerin ilacın daha iyi etki etmesini sağlamak için yapabileceği bazı şeyler vardır.
Eğer çocuğun nöbetleri yere düşme ile başlıyor, ardından kasılıp, titremeleri oluyorsa, ailedeki herkesin böyle bir durumda ne yapacağını bilmesi gereklidir. Onlara nöbet nedeniyle çocuğunun ölmeyeceğini anlatın.
Onlara dilini yutmayacağını söyleyin. Bu, hala pek çok kişi tarafından sanılan yaygın, fakat yanlış bir inançtır.
Dil geriye kaçmaz ve yutulmaz.
Nöbet Sırasında :
Kardeşler :
Ailedeki diğer çocuklar kardeşlerinin epilepsi olduğunu ve nöbet geçirebileceğini bilmelidirler.
Kardeşleri nöbet geçirirken ölecek diye korkabilirler. Bunun olmayacağını onlara anlatın. Kendilerinin de epilepsili olabileceğini düşünüp nöbet geçirmekten korkarlar. Bunun genelde olmadığını açıklayın. Okulda arkadaşlarının alaylarına hedef olabilirler. Bu durumda söylemeleri gereken şeyleri anlatın.
Epilepsisi olan kardeşlerin bu sayede kendilerine zor gelen birçok şeyden kurtulduğunu, ayrıcalıklı olduğunu düşünebilir.Bu konuda düşünün ve düzeltme yollarını araştırın.
Anlayışın faydaları :
Eğer, ailedeki herkes epilepsinin ne olduğunu ve ne yapması gerektiğini bilirse, bu hastaya yardımcı olacaktır.
Çocuğunuz sadece, bazen ortaya çıkan bir hastalığı olduğunu bilmelidir. Çocuğa nöbetleri engellemek için ilaç alması gerektiği iyice öğretilmelidir. Diğer dönemlerden, tamamen hasta olmayan çocuklar gibi olduğunu hissetmesi sağlanmalıdır.
Çocuğunuz nöbet olacak diye her saniye gözlendiği hissine kapılmamalıdır. Bazen çocuklar kötü bir şey yaptıkları için ceza olarak hastalandıklarını düşünürler. Çocuğunuza epilepsinin hiç kimsenin hatasına bağlı olmadığını anlatın.
Yanlış inanışlar :
Bazı kişiler kimi zaman çocuğun epilepsili olmasını aile için utanç vereci bir şey olduğunu ve kimseye söylenmemesi gerektiğini düşünebilirler. Ancak hastalığın ayıp, utanılacak bir durum olamadığı unutulmamalıdır.
Bazı aileler gereksiz ye re çocuğun sakin olması, sıcak olması, sıcak tutulması ve oyunlardan kaçınması gerektiğine inanırlar.Bununla birlikte, nöbeti geldiğinde çocuğun tehlikeye düşebileceği, su sporları ve yüksekte yapılan jimnastik hareketleri gibi etkinliklerden kaçınması doğrudur.
Ancak, çocuk arkadaşlardan uzak tutulursa, onlarla birlikte olmayı, tek başına ayakta durabilmeyi hiç öğrenemez; daima yanında destek arar.
Gerçekte, epilepsisi olan bir çocuk sadece hareketle, spor yapmakla veya terlemekle nöbet geçirmez.Eğer özel bir tehlikeden endişeleniyorsanız, doktorunuza danışın.
Normal, aktif bir yaşam, diğer çocuklar kadar epilepsili çocukların da hakkıdır.
Unutulmaması gerekenler :
Nöbetler kötü ruh veya cinlerin işi değildir; muska yazmakla ve üfürükçülükle önlenemez; doktorların bileceği ve tedavi edebileceği bir hastalığın belirtisidir. Saralı çocuk için daima umut vardır. Nöbetleri yüzünden zor anlar yaşamış birçok çocuk, şimdi rahat, nöbetsiz bir yaşam sürmektedir.
Çocuğunuz uzun zaman nöbet geçirmezse ilacı azaltma veya kesme yoluna gitmeyin. Nöbet olmayışı ilacın işe yaradığını gösterir, ama ilaç bırakılınca nöbetler tekrarlayabilir.
Çocuğunuzun diğer insanlarla gerektiğinde bu konuyu rahatça konuşmasına yardımcı olun,çocuğunuzun epilepsiyi hayatının bir parçası olarak görmesini sağlayın.
Çocuğunuzu üzerseniz nöbetleri olacakmış gibi düşünmeyin.O da her çocuk gibi hareketli, ele avuca sığmaz olabilir.
Diğer çocuklarınızın devamlı epilepsili çocukla ilgilenmesini istemeyin. Devamlı kendisini iyi hissetmesi ve hayatta mutlu olması için yardımcı olun.
Çocuklar her yeni gelişim dönemine geçtiklerinde yeni beceriler kazanırlar. Çocuğun edindiği her yeni beceri beraberinde çözülmesi gereken bir sorunu da getirir. Gelişim dönemlerinde karşılaşılan sorunlar olağan ve geçicidir, ancak çocuk bu dönemlerde çevresindeki yetişkinlerin yanlış tutumlarına maruz kalırsa veya sorunlarını çözerken engellemelerle karşılaşırsa, dönemsel (olağan) diye nitelenen bu sorunların çözümü yeni gelişim dönemlerine ve çocuğun ileriki yaşlarına ertelenir. Bu durumlarda ortaya çıkan sorunlar uyum ve davranış bozuklukları olarak adlandırılır. Örneğin, çocuk, sosyal-duygusal gelişimi gereği yaşıtlarıyla oyun oynaması gereken bir yaşta, sürekli yalnız kaldıysa, ileride içine kapanık bir çocuk ve yetişkin olabilir; veya çocuk gelişimsel olarak kendi kendine üstünü giyinme ve yemek yeme davranışlarını yapabilecek becerilere sahipken, aile tarafından sürekli bu becerilerini sergilemesi engellendiyse, bu alandaki gelişimini farketmesi ileriki yaşlara kalacağı için yeni gelişim dönemlerinde ortaya çıkacak sorunlarla baş etmesi güçleşecektir. Baskıcı, aşırı disiplinli, aşırı koruyucu ve alaycı, aşağılayıcı aile tutumları da uyum ve davranış bozukluklarına yol açar. Uyum ve davranış bozuklukları yalnızca ailenin yanlış tutumlarına bağlı olarak gelişmez, çevresel faktörlere bağlı olarak da gelişebilir. Yangın, deprem, tüp patlaması gibi travmatik olaylar; evdeki kavga ve huzursuzluklar, aile içi şiddet gibi aile içi sorunlar; ölüm veya boşanma nedeniyle anne-babadan uzak kalma gibi kayıp ve ayrılıklar da uyum ve davranış bozukluklarına yol açan çevresel faktörlere örnek olarak verilebilir.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
Aileler genellikle, çocuğun gelişim dönemine bağlı olarak yaşadığı olağan sorunlarla, uyum bozukluğu olarak kabul edilen davranışlar arasında ayırım yapmanın zor olduğunu ifade eder. Anne-babalar için bu ayrımı sağlıklı biçimde yapmak çok zordur, ancak belirli kriterleri göz önünde bulundurarak en azından bir uzmana başvurmaları gerekip gerekmediğini tespit edebilirler.
Örneğin, alt ıslatma davranışını ele alalım. Birbuçuk yaşında tuvalet eğitimi almış bir çocuğun, ilk 1-1,5 sene zaman zaman altına kaçırması normaldir. İlk zamanlar çocuk kaslarını kontrol etmekte güçlük çekebileceği için tuvalet eğitimini takiben gece ve gündüz görülebilen alt ıslatma davranışı normal kabul edilmelidir. Çocuk 3,5-4 yaşından sonra da alt ıslatma davranışına devam ediyorsa bu davranış uyum bozukluğu olarak kabul edilebilir; çünkü artık yeni bir beceriyi (tuvalet eğitimi) kazanmak için gerekli olan adaptasyon süreci aşılmıştır. Bunun gibi, bebeklik dönemindeki parmak emme davranışı normal kabul edilirken, 1 yaşından sonraki parmak emme davranışı uyum ve davranış bozukluğuna işaret eder.
Anne-babaların çocuğun hangi yaşta karşılaştığı sorunların normal, kısa süreli ve geçici olduğunu tespit edebilmesi için bu konularda bilinçli ve bilgili olması gerekmektedir. Çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda çok okuyan bilinçli aileler bile bu tip sorunları farketmekte güçlük çekmektedirler. Bu nedenle tüm anne-babaları insanın kişilik gelişiminde çok önemli olan 0-6 yaş döneminde 6 ayda bir bile olsa, çocuklarının gelişimlerini kontrol ettirmek, anne-babanın farkına varamadığı bir sorun olup olmadığını öğrenmek ve ortaya çıkabilecek olası uyum ve davranış bozukluklarına karşı önlem almak için bir psikoloğa başvurmalarında yarar vardır.
Uyum ve davranış bozuklukları, yukarıda sözünü ettiğimiz gibi hatalı anne-baba tutumlarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bazen de, davranış bozukluğu başka bir faktöre bağlı olarak ortaya çıkar, ancak hatalı anne-baba tutumları nedeniyle
Uyum ve davranış bozukluğu geliştiren çocukların anne-babalarının hatalı tutumları aşağıdaki gibi özetlenebilir;
Ailelerin uyum ve davranış bozuklukları konusunda çok bilinçli ve dikkatli olmaları, böyle bir sorundan şüphelendiklerinde bir uzmana başvurmaktan çekinmemeleri gerekir. Psikologlar, anne-baba ve çocukla yapılan ayrı ayrı görüşmelerle sorunun sebeplerini tespit ederler.
Çocuğun yaş dönemine, sorunun çeşidine ve şiddetine göre aileye gerekli önerilerde bulunur ve gerek görürlerse çocukla belirli bir süre düzenli olarak görüşerek sorunun ortadan kalkmasını sağlarlar. Ailelerin de amacı uzmanların amacıyla paralel olmalıdır; amaç, davranış bozukluğunu ortadan kaldırmaya çalışmak değil, bu bozukluğu ortaya çıkaran sebepleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmalıdır.
DR. Psikolog FATİH BAL